Yaşam Öyküsü
Kerime Ural BOZDOĞAN'ın kaleminden
Sanayici - Şair
Ömer Bozdoğan
1960 yılının Şubat ayında “şair, şiir ve Kahramanmaraş” üçlüsü diye ünlenen Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinin Altunelma beldesinde dünyaya geldi. Halk şiiri ve aşıklık geleneğinin olanca gücüyle yaşadığı bu topraklarda yaşadı ilk gençlik yıllarını… Sonra da ver elini Ankara.
“Her üç kapının ikisinden şair çıkar” denilen bu şair diyarından kopup koca şehrin telaşlı ve bir o kadar da zahmetli, ruhsuzca dönen çarkına takılıverdi ne olduğunu anlayamadan. Hem eğitimini sürdürmek, hem de hayatını kazanmak zorundaydı. Şimdikilerin deyimiyle “babadan burslu ” değildi. Bir de üstelik aşıktı bir gönül hırsızına. Gözleriyle ateşi koyuyordu yüreğine, sonra çekip gidiveriyordu umarsızca..
Yüreği yanık, eli işte , gönlü düşte, günlerin gecelerin yetmediği bir hızla geçti lise ve üniversite yılları. Gündüz iş, gece okul ve o bir türlü yakasını bırakmayan sevda, her geçen gün daha bir kamçılanıyordu tek başına dimdik durmak için ayakta. Daha bir bileniyordu önüne engeller çıktıkça.
Önceleri hep sevda'dan sandı bunca emek, bunca çaba. Yıllar geçip sular durulunca anladı, bu sevda, başka bir sevda.
”Çok zengin olmalıyım” diyordu, “kocaman” “Ama öyle olmalı ki zekamın gücü, ellerimin gayreti, ilhamımın eseri görünmeli her bir zerresinde. Etrafıma aynı yürekler toplanmalı, hiçbir yanlış olmamalı içinde.”
Yetmişli, seksenli yılların çalkantılı günlerinde, takılmadı hiçbir gençlik hareketine. Kahramanmaraş evladıydı, duyarsız kalamazdı gerçeklere elbette.” Ama böyle değil” diyordu, “tek çıkış yolu buluşta, icatta, teknolojide.” Henüz tanıştığı bir dostundan işitmiş, gönül birliği etmişti hemencecik bu görüşte.
Çabucak bir şirket kurdu, adını Örsan koydu, beğenilesi işler yaptı Türkiye’nin dört bir yöresinde. Meslektaşlarıyla bir olup Ankara Alüminyum Sanayicileri Derneğini kurdu. Onlarla paylaştı bilgilerini, çare aradı sanayileşme yolundaki ülkenin çilekeş sanayicisinin dertlerine.
O sevda vardı ya, o sevda, hiç bırakmıyordu yakasını.”tamam işte, firma dedin kurdum, iş yap dedin yaptım, para kazan dedin kazandım, daha da kazanırım, gençliğim var, daha ne istiyorsun?”. “Olmadı, daha olmadı” diyordu sevda. ” tek çıkış yolu buluşta, icatta, teknolojide.” diyordun, sözleşmiştin, ümit vadetmiştin.”
“Hayır” dedi en değerlisi, “biz ölemeyiz.” Kendisi de tamamladı cümleyi “ölmek çözüm değil.” Ölüm kalım savaşıydı adeta, gemiler yakılmıştı bir kere.
Mutlaka….
Zorluklar içinden akıyordu kolaylıklar, kötülükler içinden doğuyordu iyilikler. Kolunu kanadını kırmalar, harika tesadüfler, feleğin oyunları neler neler..
Yapıldı projeler, defalarca gözden geçti çizimler, delik cepler, asılmış çehreler…. Zorun ötesiydi çekilen çileler… Tek teselli “bir olmuş” gönüller.
“İki yüreğin evet dediği mutlak olur” derdi o büyük dostu. İşte o söz gerçek oldu. Tam yok olmanın sınırında, yeni bir ürün doğdu zemherinin ortasında. Mevcut teknolojiyi aşan, patent almaya hak kazanan, dünyada .ESDOR adıyla aday olmuştu aranan marka olmaya, uluslararasında.
“Bir toplumda ahlak, zanaatkarın hakkını vermemek, kadrini bilmemekten bozulur” diyordu o büyük dostu. Gerçekten de nice cevher değerli mucitler, sanayiciler ezilip yok olmaktaydı ekonominin acımasız çarkında. Oysa buluşlar ilgi bulmalı, girişimci teşvik görmeli, teknoloji bu topraktan üremeli diyordu tüm dünyaya. “Gönül sesini kalemle dile getirmekte pek mahir olan bu toprak, neden teknolojiye de can olmaya?” Böyle diyordu yüreği aralıksızca. “Bunun için yüreklendirmek gerek” diyordu içinden, “takdir etmeli, kıymet bilmeli, hiç değilse ödül vermeli yirmi beş yıl emek verenlere”. Dernek başkanı olarak tek tek inceledi meslektaşlarını, plaketlerle teşekkür edildi ustalara, saygılar sunuldu eser bırakanlara.
“Bir kişi kendisi bir yere geliyor ama etrafını da getirmiyorsa, bu onun için en büyük alçalmadır” diyordu o çok değerli dostu, destek olmalıydı çabalayanlara, karınca kararınca. Okuduğunu okutmalı, uyguladığını uygulatmalı, deneyimleri paylaşmalıydı etrafıyla. Bilgi yönetimi hayat bulmalı her kurumda, aktarılmalı deneyimler, bilgiler kuşaktan kuşağa. Cehalet çukuru ancak o zaman kapanır, çekişmenin yerini yarış alır, başarıdan başarıya.
Bu nedenle girdi web dünyasına. Okuyup da beğendiklerini, çeşitli deneyimlerini, mütevazi şiirlerini, yaşadıkça gördüklerini, görüp de öğrendiklerini paylaşmak için başarıya koşanlarla.
Kerime Ural Bozdoğan