Ben sana bir bilgi versem

Merhaba Sevgili Dostlar

1998’de bir iş seyahatı nedeniyle İtalya’da bulunduğum sırada fırsat buldukça da çevreyi tanımaya, farklı kültürel özellikleri yakından gözlemlemeye çalışıyordum. Bologna’da bir otoparkın girişindeki bariyer dikkatimi çekti. Milano’da girdiğimiz otoparkın bariyeri ile farklı markaydı ama kolu aynıydı. Gün boyunca şehirde gezerken, gözüm ister istemez bariyerlere takılmaya başladı.Takıldıkça da hayretim arttı. Zira hangi marka olursa olsun kolları hep aynıydı.

İlginç gelmişti. “Bu nasıl şey?” dedim kendi kendime. “Bizim memlekette her marka ürün, herşeyiyle diğerlerinden farklıdır. Henüz bizde bariyer üretimi yok ama, üretilecek olsa her firma kendine yeni bir kol yapar. Onlarda ise bir firma yapmış, herkes oradan alıyor. Böyle olunca hem kolu yapan firma kalkınıyor, hem de kola yatırım yapmayan diğer firmalar.”

Durumumuzu tesbit etmemiz lazım Sevgili Dostlar. Durum tesbiti iyi bir şeydir. Boşa kürek çekmemeye yarar.

Kalkınmanın yolu paylaşmaktan geçer. Paylaşanlar zengin, paylaşmayanlar fakir kalır.
O yıllarda ülkemizde otomatik bariyerler, bahçe kapıları, bina giriş kapıları vs. üretilmiyor, ithal ediliyordu. İthalat yapılan ülkelerin başında da İtalya geliyordu. Çünkü diğer Avrupa ülkelerinin ürünleri pahalıydı. İtalya “kaba otomasyon” olarak da nitelenen bu ürünleri ucuza malediyor, fakat çok iyi kar ederek az gelişmiş ülke pazarlarında başı çekiyordu. Ülkemizde de durum aynıydı. Her yerde İtalyan malı boy gösteriyordu.

İşin sırrı akıllıca dayanışma ve paylaşmaktı. Zira hiçbir üretici üç günde profesyonel üretim yapamaz..Yılların deneyimi ve bilgi birikimiyle üretene rakip olmak, iş bilmezliken başka bir şey değildir. Onun yerine tasarımla fark yaratıp temel parçaları profesyonel üreticiye yaptırmak hedefe hızla ulaşmanın yolunu açar. Gereksiz çabalarla geçecek zaman, para ve iş gücü kaybı yerine, tüketicinin ihtiyaçlarını saptayıp yeni tasarımlarla pazarda pay almak daha gerçekçi bir politikadır.

İşte bizim kaybımız buradadır. Sanayide, teknolojide, ticarette çeşili nedenlerle geç kalmış olmamızın üstüne, bir de kaybettiğimiz kültürel değerler eklenince sonuç “üretenin boğulduğu, tüketimin övünç olduğu” bir toplum olmaktır. Hiç değilse “israf” kavramı korunsaydı, “ben siftah yaptım, onu da komşumdan alın” diyen paylaşımcı görenek devam etseydi, ıskaladığımız ikiyüz yılı elli yılda geri döndürmek mümkün olabilirdi.

Konfüçyus’un, bu konuda söyleneceklerin pek çoğuna tercüman olan ve çok hoşuma giden bir sözü ile noktalayalım:
“Bende bir elma var, sende de bir elma var. Ben sana bir elma versem, sen de bana bir elma versen her ikimizin de birer elması olur. Bende bir bilgi var, sende de bir bilgi var. Ben sana bir bilgi versem, sen de bana bir bilgi versen ikimizin de ikişer bilgisi olur.”

Kalın sağlıcakla……16 Şubat 2013

Ömer Bozdoğan

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir