Ali Şir Nevai

Kısa Bilgiler:

(1441- 1501)

Ali Şir Nevai 1441’de Afganistan Herat’ta doğru. Oldukça soylu ve kültürlü bir aileden gelen Nevai’nin babası Gıyaseddin Kiçkine’dir.Horasan Hükümdarı Ebü’l, Kasım Babur’un en sadık adamalarından olan babası, 1447 yılında baş gösteren iç karışıklık yüzünden doğduğu yerlerden ayrılarak ailesiyle birlikte Irak’a gittiğinde, Nevai henüz 6 yaşındaydı.

Yolculuk esnasında, belki de ona ileride yazmayı sevdirecek olan Zafername’nin yazarı Şerafettin Ali Yezdi ile tanışır. Bu karşılaşmayı daha sonra Mecalisün Nefais adlı yapıtında anlatacaktır. Nihayet, 5 yıl sonra, yani 1452’de Nevai’nin ve ailesinin duyduğu yurt özlemi biter ve babası yeniden Ebü-l Kasım Babür’ün hizmetine girer. Ama bir süre sonra babasını kaybeder. Bunun üzerine Nevai’nin eğitimini Ebü’l, Kasım üstlenir. Nevai ve kardeşi, Kasım’ın torunu şiir ve şaire değer veren hükümdar Hüseyin Baykara ile birlikte eğitim alırlar. İşte hayat boyu sürecek dostluğun temelleri bu dönemde atılır ve güçlenir. Duygulu, halkına ve doğduğu topraklara son derece bağlı olan Nevai, şiir yazmaya, işte bu gençlik yıllarında başlar.

1469 yılında Hüseyin Baykara, Herat’tı ele geçirince, duyarlılığı kadar devlet işleri hakkında görüşleri, bilinçli davranışlarıyla da kendini belli eden Nevai, kısa sürede Mühürdarlığa, oradan da vezirliğe, sonunda da Divan Beyliği’ne kadar yükselir.

Artık Horasan Hükümdarılığı’nın aranan ve sevilen siması olmuştur. Elindeki bu siyasi gücü sanat ve şiir sevgisiyle birleştirmiş, molla Camii, Devletşah, Vasifi gibi sanatçı ve bilim adamlarını da çevresinde toplayarak Herat’tı sanat merkezi haline getirir.

Başkent Herat, Türk tarihinde sayılı kültür merkezlerinden biri olmuş.Ünlü Türk şair ve ilim adamı Ali Şir Nevai burada yetişmiştir.

Ama ne yazık ki, Nevai ile Hüseyin Baykara’nın dosluğunu uygun görmeyen saray entrikacılarının etkisiyle Nevai, görevinden ve özellikle de çok sevdiği Herat’tan ikinci kez ayrı düşer ve 1487’de Esterebad’a vali olarak gönderilir. Üç yıl süren bu görev, Nevai’yi oldukça incitmiş ama Baykara ile olan dostluğunu bozamamıştır. 1490’da Baykara’nın nedimi olan Nevai, Baykara’nın kendi oğullarıyla taht yüzünden anlaşmazlığa düştüğü günlerde, Lisan üt Tayr, Muhakemetü’l- Lügateyn, Mahbub ül-Kulüb gibi en önemli eserlerini yazar. Yazınsal açıdan en verimli çağına geldiği 1500’de yaşadığı sıkıntıların ve siyasal yükünün altında sağlığını iyice kaybetmiştir.

Nevai 1501 de, Baykara’nın Esterebad seferi dönüşü için hazırlanan törende can yoldaşı, kökeltaşını (Kankardeşini) beklerken geçirdiği kalp krizi sonucunda yine o çok sevdiği toprağı Herat’ta, hayata gözlerini yumar.

Sultan Hüseyin Baykara onun onuruna çok büyük tüm Herat halkının da katıldığı Cenaze töreni düzenler, ve Goharşad’ın mezarının yakınındaki mezarlığa toprağa verilir. Herat’taki bu mezarı, 500 yüz yıl sağlam bir ziyaretgah olarak muhafaza edilmiş, 1980 li yıllardaki Sovyetlerin Afganistan işgalinde bu kabir de kurşun yağmuruna tutulmuş, ağır derecede hasar görmüştür.

Ali Şir Nevai, sadece yaşadığı dönemin ve Çağatay Edebiyatı’nın değil, günümüze değin uzanan, Orta Asya ve Türk edebiyatının en önemli şairlerinden biriydi.

Ali Şir Nevai’nin yaşamı boyunca Herat Büyük Timur İmparatorluğu’na başkentlik ve Müslüman dünyasına başlıca kültürel ve entelektüel öncülük yapmıştır.

Kültürlü, duygulu, dürüst ve insancıl karakterinin de etkisiyle Nevai, günümüze kadar uzanan bir ekol olmuştur. Onun ardından yetişen pek çok şair, Nevai’nin yazı özelliklerinden esinlenerek ürünler vermeye çalıştılar. Nevai’nin yazıları ve dili Türk edebiyatında da son derece etkili olmuştur.Örneğin 1872 yılında Mahbübül-Kulüb isimli eseri, Türkçe’ye aktarılarak, Ahmet Vefik Paşa tarafından basılır. O dönemde, eserlerinde kullanıldığı dil, son derece ilgi görür. Bu nedenle ünlü Osmanlı Türk şair ve yazarı Namık Kemal tarafından eleştirilir. Ünlü şair, uzun bir tarihi olan Türk  dilinin Nevai’nin etkisiyle yeniden Çağatay Türkçesi’ne dönebileceği konusundaki endişelerini Abdülhak Hamid’e yazdığı mektuplarda uzun uzun dile getirmiştir. Peki, Nevai’yi Nevai yapan neydi? Neden hala Türk dünyasında bilinen şairlerden biridir ? Onu Nevai yapan, bıraktığı eserlerden çok, Türkler ve Türkçe hakkında günümüzden yıllarca önce ileri sürdüğü savlardı.

Farsça’nın resmi dil olduğu, Türk aydınlarının bu dille eser vermeyi hüner kabul ettiği bir zamanda Nevai, Türkçeyi edebi dil olarak kullanmayan, Farsça yazan çağdaşlarına çatar. Çağatayca’nın Farsçadan üstün bir dil olduğunu savunmuştır. Bunu da eserleri ile kanıtlamış ve kendinden sonrakileri bu yolda eserler vermeye teşvik etmiştir.

Yaşadığı dönemde düşünsel ürün veren kişilerin çoğunluğunun yaptığı gibi Arapça ve Farsça’yı kullanmak yerine öz Türkçe’yi kullanmayı yeğlemiş, Türkçe’nin ve Türklerin üstünlüklerini, diğer dillerle ve soylarla karşılaştırarak anlatmış ve bu düşüncelerini Muhakemeetü’l Lugateyn adlı yapıtında toplamıştır. Nevai, bu kitabını Türkçe’yi bırakarak eserlerini Farsça verenlere ithafen yazmıştır. Burada, Türkçe ile Farsça’yı karşılaştırarak pek çok yerde Türkçe’nin üstünlüğünü savunmuştur. Çağdaşlarının Farsçanın karşısında edebi dil olarak Türkçeyi yetersiz görmelerini eleştirir; eğer emek verilirse Türkçenin de Farsça kadar, hatta daha fazla anlatım inceliklerine sahip olduğunun görüleceğini belirtir. Meşhur ilim adamlarından Molla Cami, onun şiir arkadaşlarındandır. Kaşgarlı Mahmut’tan sonra Türk diline en büyük hizmet eden kişi olarak tanınan bu görüşlerini Muhakemetül-lugateyn’de görürüz.

Bilinen en çarpıcı eserlerinin arasında Hamsesi’nde yer alan Leyla ile Mecnun, Ferhad ile Şirin gibi yapıtlarının dışında, Mecalisü’n-Nefais ve Mizanü’l-Evzan’ı da saymak mümkündür.

Nevai kendi devrinden asırlar sonra Türk dünyasını birleştiren Türkçe’nin önemine bu denli dikkat çeken Türk şairidir.

Şiirlerini Türkçe ve Farsça yazan Ali Şir Nevai, Arapçayı da çok iyi öğrenmişti.

Nevai ayrıca Farsça yazdığı şiirlerinden başka, Arapça ve Hintçe az bir sayıda eser yazmıştır.

Şiirlerin yaşamının değişik dönemlerine göre sınıflandırıp kronolojik olarak divanında toplamıştır.

Ali Şir Nevai’nin Çağatayca edebiyatının oluşmasında büyük bir rolü vardır. Ölümünün ardından geride 370 kadar onartılmış ve yaptırılmış mimari eser ve Çeşitli konularda yazılmış 30 kadar da ölümsüz ebedi eser bıraktı.

Eserlerinden bazıları şunlardır: Çağatayca Divan (5 tane), Farsça Divan (5 tane), Çihil Hadis (Kırk Hadis) ve Muhakemet’ül Lugateyn (İki sözlüğün karşılaştırılması)’dır.

On beşinci yüzyılda Çağataycanın (Çağatay Türkçesinin) klasik bir yazı dili olarak kimlik kazanmasında Ali Şir Nevai’nin önemi bilinmektedir. Nevai öncesinde ve Nevai’nin çağında, Timurlular devletinde Türkçe yazan sanatçılar azdır.

Türk dili tarihinde Divân-ı Lügat-it Türk’ten sonra ikinci önemli kitaptır. Hamse sahibi ilk Türk şairidir (hamse 5 mesneviden oluşur). Tezkire sahibidir (günümüz edebiyattaki biyografi): “Mecalüs’ün Nefais”. Şehrengiz: Doğup büyüdüğü “Herat” kentinin doğal güzelliklerini anlatır

Muhâkemet-ül-Lugateyn’den bazı cümleler:

“… Nazım bahçesinin şakrak bülbülü, Nevaî mahlasını alan Ali Şir (Allah günahlarını yargılasın ve ayıplarını kapatsın) şöyle arz eder:

“Söz bir incidir ki onun denizi gönüldür ve gönül bütün anlamları kendisinde toplar. Nitekim denizden cevherleri dalgıçlar çıkarır ve onlara mücevherciler katında değer biçilir. Gönülden söz incileri çıkarma şerefine erenler de (dalgıçlar da) bu işin mütehassısıdırlar. O inciler bu mütehassıslar ağzında canlanır, nisbetlerine göre yayılır ve ün kazanırlar. İnciler değer bakımından çok farklı olurlar. Bir tümenden yüz tümene kadar (bir liradan binlerce liraya kadar) olanları vardır. Elden ele geçen ucuz incilerle, sultanların kulaklarına küpe olan incilerin değerleri bir mi?

“… Şöyle bilinir ki, Türk Fars’tan daha keskin zekalı, daha anlayışlı, daha saf, daha pek yaratılışlıdır. Fars ise ilimde ve gayret sarfıyla elde edilen bir anlayışta daha olgun ve derin görünüyor. Bu hal Türklerin doğru, dürüst, temiz niyetinden, Farsların da fen ve hikmetinden belli oluyor… Ve lakin, Türk ve Fars dilleri arasındaki kusursuzluk veya noksanlık bakımından çok büyük farklar vardır. Söz ve ibarede, kelimelerin anlam ve kavramında, Türk Fars’tan üstündür. Türkün öz dilinde öyle incelikler, güzellikler, sanatlar vardır ki inşallah yeri gelince gösterilecektir… ”

“… Türkün Fars’tan daha üstün, daha kabiliyetli, daha açık ve parlak olduğunun şundan kuvvetli delili olur mu: Bu iki milletin gençleri, ihtiyarları, büyükleri, küçükleri arasında kaynaşma aynı derecededir. Alış-verişleri, işleri, güçleri, düşüp kalkmaları, oturup durmaları, birbirinden hiç farklı değildir. Aynı hayat şartları içinde yaşarlar… Böyle olduğu halde Türklerin hepsi Farsça’yı kolayca öğrenir ve konuşur. Oysa Farsların hiç biri Türkçe konuşamaz. Yüzde, belki binde biri Türkçe öğrenir ve konuşursa da, onun Türk olmadığı daha ilk sözünden belli olur… Türkün Fars’tan kabiliyetli olduğuna bundan daha kuvvetli tanık olamaz ve hiçbir Fars bunun aksini iddia edemez… ”

“… Fars dili yüksek ve derin konuları anlatmada yetersizdir. Çünkü Türkçe’nin oluşumumda ve konularında pek çok incelik, özgünlük vardır. İnce farklar, en uçucu kavramlar için bile kelimeler yaratılmıştır ki bilgili kimseler tarafından açıklanmazsa kolay anlaşılamaz. ”

“… Türkün bilgisiz ve zavallı gençleri güzel sanarak, Farsça şiirler söylemeğe özeniyorlar. İyi ve etraflı düşünseler, Türkçede bu kadar genişlikler, incelikler, derinlikler ve zenginlikler durup dururken, bu dilde şiir söylemenin ve sanat göstermenin daha kolay, şiirlerinin daha beğenilir olacağını anlarlar.

Ali Şir Nevai Şiirleri:


1-Türk nazmıda çü min tartıp â  alem
Eyledim ol memleketni yek-kalem2-Tört dîvân birle nazm-ı Penç Genc
Dest birdi çikmeyin endûh u renc

3-Nazm nesrim kâtib-i tahmîn-şinâs
Yazsa yüz ming beyt iter irdi kıyâs

4-Bilig tahtı üzre çıkıp olturay
Hayâl ilçisin her taraf çapturay

5-Nümûdâr-ı resmi riyâset kılıp
İbâ eylegenge siyâset kılıp

6-Me ânî sipâhını cân mülkidin
Ni cân mülkidin lâ-mekân mülkidin

7-Yasak birle yitkürmeyin fevc fevc
Ki tutsun çirigni hazîz velî evc

8-Memâlik ki tab  eylemiş irdi feth
Ol iklîm kim bolmamış irdi feth

9-Ni iklîm bel kim cihân kişveri
Ki tapmış idi feth-i İskenderî

10-Niçük kim Sikender kizip huşk u ter
Musahhar kılay nazm ile bahr u ber

11-Ki ya nî çikip hâme-i hoş-hırâm
Sikender işige kılay ihtimâm

12-Key bilig mülkin eylegen teshîr
Nîze-i kilk birle â  âlem-gîr

13-Çün çikip til salâ-yi nazm salıp
Dehr mülkin bu tîğ birle alıp

14-Nazm kişver-sitânı hem sinsin
Belki sahib-kırânı hem sinsin

15-Yana bu kim alar kılurda rakam
Fârsîni meger ki irdi kalem

16-Ki ni kim kilk savtı saldı sadâ
Fârsî lafz birle taptı edâ

17-Fârsî bilgen eyledi idrâk
Lîk mahrûm kaldılar Etrâk

18-Sin çü nazmıngnı Türktâz itting
Fârsî tildin ihtirâz itting

19-Dehr ara Şeh çü Türk vâkı dur
İl ara Türk lafzı şâyi dür

20-Çün bu ma nîni eyleding melhûz
Türk ulus dağı boldılar mahzûz

21-Kerem eylep ikki kolum koldangız
Söz iklimi sarı mini yoldangız

22-Bu vâdî ara hızr-ı râhım bolung
Kayan yüz kitürsem penâhım bolung

23-Burundın çü kördüngüz yârlık
Besî yitti sizdin meded-kâlık

24-Kiçik irkenimdin bolup kaşıma
Uluğ müdde â saldıngız başıma

25-Çü allımğa kilgen biyik tağ idi
Taşı itik ü yolı bortağ idi

26-Bu bortağlığ birle yüz pîç anga
Çıka almağu dik kişi hîç anga

27-Çıkarğa çü kıldım â  azîmet dürüst
Kadem urdum ol â  akbe yolığa cüst

28-Kılay dip makâm ol felekveş serîr
İtik taş ayağımğa irdi harîr

29-Kadem urmağım bî-müdârâ bolup
Kim ol hâre yolumda hârâ bolup

30-Min haste ki bu rakamnı çiktim
Tahrîri üçün kalemni çiktim

31-Yazmakka bu â  ışk-ı câvdâne
Maksûdum imes idi fesâne

32-Çün Farsî irdi nükte şevki
Azrak idi anda Türk şevki

33-Ol til bile nazm boldı melfûz
Kim Farsî anglar oldı mahzûz

34-Min Türkçe başlaban rivâyet
Kıldım bu fesâneni hikâyet

35-Kim şöhreti çün cihânğa tolğay
Türk ilige dağı behre bolğay

36-Niçün ki bu kün cihânda etrâk
Köptür hoş-tab  u sâfî-idrâk

37-Özümdin işim ye s-i câvid olup
İşimdin köngül dağı nevmîd olup

38-Kulağım bu hâlet ara pür-hurûş
İşitti ki dir irdi ferruh-sürûş

39-Ki ay bülbül-i zâr-ı elhân-serâ
Velî söz riyâzıda destân-serâ

40-Nevâ içre ming lahn sâzıng kanı
Desâtîn-i hâtır-nevâzıng kanı

41-Sanga ança hak lutfı vâki  durur
Ki tâ Türk elfâzı şâyi  durur

42-Bu til birle tâ nazm irür halk işi
Yakîn kılmamış halk sin dik kişi

43-Sanga Türk ekâlimin eylep rakam
Ezelde nasîb eylemiş yek-kalem

44-Nasîb itti sini merz-bân
Sinân-ı kalem birle tîğ-ı zebân

45-Ki bu mülk ara kahramân bolğa sin
Ulus içre sâhib-kırân bolğa sin

Ali Şir Nevai

1-Türk şiirinde ben bayrak açıp, o memleketleri tek kalem eyledim.

2-Dört divan ile Beş mesnevi el verdi, bundan sonra sıkıntı ve eziyet çekmeyin.

3-Düzyazı ve nesrimi bilenlerin tahminine göre, hepsi yazılsa yüz bin beyit ederdi.

4-Bilgi tahtı üzerine çıkıp oturdum, hayal elçisini her tarafa gönderdim.

5-Hakanlığımı herkese ilan ettim, razı olmayanlara cezasını verdim.

6-Maânî askerlerini can ülkesinden, ne cân ülkesi belki mekânsızlık ülkesinden;

7-Hazırlayarak kafile kafile gönderdim ki askerini yer, belki gök tutsun.

8-Ülkeler ki şâirlik tabiatı feth etmişti, onlar daha önce feth edilmemişti.

9-Ne ülke belki cihân ülkesi, İskender in fethi ile bulunmuştu.

10-Nasıl ki İskender yaş kuru gezmişti, ben de şiirle karayı ve denizi emir altına aldım.

11-Ki yâni hoş salınan kalemi çektim, İskender in işine özen gösterdim.

12-Ey bilgi ülkesini büyüleyen, kalem mızrağıyla alemi fetheden;

13-Dil çekip şiir salasını salarak dünyayı bu kılıçla alan;

14-Şiir ülkesi sensin, belki padişahı sensin.

15-Yine hikâye ederken, eserlerini Farsça yazdılar.

16-Ne zaman kalem sesi yükseldiyse, Fars diliyle eda verdiler.

17-Farsça bilenler anladı, fakat Türkler mahrum kaldı.

18-Sen şiirini Türkçe ile yazdın, Fars dilinden sakındın.

19-Dünyada Padişahlar Türkdür, ülkelerde Türk Dili yaygındır.

20-Bu mânâyı düşünebildiğin için, Türk Ulusu da memnun oldular.

21-İyilik edip iki elimden tuttunuz, söz ülkesine doğru beni götürdünüz;

22-Bu yolda yolumun Hızır ı olun, ne zaman gelsem sığınağım olun;

23-Önceden dostluk gördünüz, sadece sizden yardım geldi;

24-Ben daha küçük yaşlarda iken karşıma çıktınız, başıma büyük davalar açtınız;

25-Zira önüme gelen büyük bir dağ idi, taşı sert, yolu bozuk idi ;

26-Bu bozuklukla beraber yüz kıvrımdan dolayı, ona, hiçbir kişinin çıkması mümkün değil.

27-O yola çıkarken dürüstlüğü şiar edindim, o çirkin yola çalışarak ayak bastım.

28-Felek gibi taht kurayım dedim, sert taş ayağıma ipek gibi yumuşadı.

29-O yola ayak bastığımda dost görünmeyen ve sert taş gibi görününeler yolumda yumuşak ipek oldu.

30-Ben hastayken bu yazıyı yazdım, yazabilmek için kalemi ele aldım.

31-Maksadım bu taze aşkı yazmaktı, hikâye yazmak değildi.

32-Çünkü şiir zevki Farsça idi, onda Türkçe daha azdı.

33-Şiir o dille yazılmaya başlandı, Farsça anlayanlar hoşlandılar.

34-Ben yazdıklarım için Türkçe yi kullandım, bu mesneviyi de hikâye ettim.

35-Şöhreti tüm cihana doldu, Türk illeri de kısmetini aldı.

36-Madem ki bugün cihanda Türkler çoktur, hoş tabiatlı ve temiz anlayışlıdır.

37-Kendimden işim ümitsizlikte yenilendi, işimden gönül dahi ümitsizlendi.

38-Kulağım bu halde çoşarak kutlu meleğin dediğini işitti:

39-Ey şarkı söyleyerek inleyen bülbül, söz bahçesinin destâncısı olan bülbül;

40-Bu nağme içinde bin ezgili sazın hani, gönülleri okşayan destanların hani;

41-Sana o kadar Allâh ın lutfı verilmiştir, Tâ ki Türk Şiirini yaygınlaştırasın;

42-Tâ ki halkın işi bu dil ile şiir ola, halk içinde buna senin kadar vakıf olan yoktur.

43-Allâh sana Türk memleketlerinde yazmayı, ezelde kalem birliği sağlamayı nasip etmiş;

44-Allâh, sana kalem hançeri ve dil kılıcıyla sınır çizmeyi nasip etti;

45-Bu ülkelerde kahraman olursun, bu ulus içinde sahib-kıran olursun;

Gazel

Bahâr boldu vü gül meyli kalmadı könlüm
Açıldı gonce vü likin açılmadı könlüm

Yüzün hayâli bile vâlih irdi andak kim
Bahâr kelken ü kitkenni bilmedi könlüm

Yüzün nezâresi de mahv ü mest idi ya’ni
Ki gül çağıda zamâni ayılmadı könlüm

Nevai gonce tilep könlüm ağzın etti heves
Eğerçi tapmadı likin yanılmadı könlüm

Ali Şir Nevai

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir